Pazar, Nisan 8

Oktay Akbal - Kanatlı Sözler Uçar mı?

Gene belirli birşeyi hedeflemeden sadece içimdeki hislere güvenerek rafların arasında dolaşırken rastladım Oktay Akbal'ın bu deneme kitabına. İlk olarak ismi beni cezbetti diyebilirim.
Kanatlı sözler... Benim sözlerimin de kanatları var mı? Özgürler mi? Uçabilirler mi? Kaçıp kendilerini saklayıp koruyabilirler mi? Yoksa birkaç kağıda çakılı kalıp ben nefes aldığım sürece mi varolurlar?

Ne yazık ki benim sözlerimin kanatları yok. Henüz yok.

Kitap boyunca bir yanı yemyeşil orman, bir yanı masmavi deniz olan bir yerde kurulmuş kocaman bir sofrada oturuyormuş gibi hissediyor insan. Sofra sahibi Oktay Akbal. Tatlı bir dille eskilerden bahsediyor, düşüncelerinden bahsediyor, yazmaktan bahsediyor. Karşısında oturup büyülenmiş gibi dinliyorsunuz sadece. Diğer sandalyelerin sahipleri sayfadan sayfaya değişiyor, konular değişiyor. Bir siz, bir Oktay Akbal oturduğu yerde sabit. Samimiyetle anlatıyor, ellerini-kollarını kullanarak, kimi yerde gülerek kimi yerde ciddileşerek sohbet eden bir yazar canlanıveriyor gözlerinizin önünde.

Yazmak... Öykü yazmak... Yazma arzusuyla yanan yüreklere su serptiği gibi, kitabı yere atıp "Tez bana kağıt kalem getirile!" fermanı çıkattıracak kadar güzel anlatıyor yazar yazmanın nasıl birşey olduğunu.

Öykülerle Geçen Zaman kısmından:
"...Bir öykü yazmak yaşamla iç içe olmaktır. Geçici değil, uzun süreli, belki sonuna dek ... Yıllar önce ne demiştim: 'Yazmak Yaşamak' ... Hele şiir, öykü yazmak, kendini o dizelerde, o satırlarda bulmak...
Burhan Günel, otuz yılın ardından 'Söyleyecek daha pek çok sözüm var ama bu kadarı yeter...' demiş. Ben arkamda yarım yüzyılı aşan bir öykücülük yaşantısı bıraktım, yine de yeter demiyorum. Hep, daha daha daha!.."

Biyografisi:

1923 yılında İstanbul'da doğan Oktay Akbal, edebiyat ve gazetecilik dünyasına Servet-i Fünun dergisinde sekreterlik yaparak adım attı. Vatan gazetesinde sanat yazıları ve kitap eleştirileri yazdı, fıkra yazarlığı yaptı. 1969-1991 arası Cumhuriyet gazetesinde fıkra yazarlığı yaptı. Gazetecilikle birlikte başladığı öykü yazarlığının ürünleri edebiyat dergilerinde yayımlandı. Daha çok öykücülüğüyle tanınan Akbal'ın romanları, deneme, söyleşi, anı kitapları, günceleri vardır. Suçumuz İnsan Olmak ile Türk Dil Kurumu 1958 Roman Ödülü'nü, Berber Aynası ile 1959 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, bütün yapıtları ile 1999 yılı Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı.

Eserleri upuzun bir liste.

2 kitabı daha bekliyor beni şu an: "Yazmak Yaşamak" ve "Hücrede Karmen"

Onu bu kadar geç keşfettiğim için üzülmem gerekiyor belki ama bulmanın verdiği sevinç karanlık duyguları bastırıp sindiriyor. Kelimeler bir deniz, bir okyanus... Bense ufacık bir balığım. Bir oraya, bir buraya... Bütün kelimeleri nasıl farkederim, nasıl yakalarım? Değil hepsini, küçük bir kısmını bile solungaçlarımdan geçiremeden başka bir ummana doğru kayacağım.

Bugünkü köşe yazısında "Aydın Sıra Dışıdır" başlığını kullanmış. Düşündüren bir yazı...

Sıradanlıkla sıradışı olmak arasında tehlikeli ve ince bir çizgi var bence. İnsanlar düşünmeli, uyanık olmalı. Kötülükler, zararı dokunanlar bir şekilde ayıklanıp temizlenmeli ama saygısızlık, düzensizliğe kaosa aşıklık, gevşeklik, "Kahrolsun düzen!" çığlıklarıyla dükkan yağmalamak-bombalamak-her türlü suça belirli görüşlerin arkasına sığınarak bulaşmak...
Belirli değerler, kurallar kesin çizgilerle her daim varolmalı. İşte benim düzenimdeki sorun tam da bu noktada başlıyor. Herkesin uymak istediği kurallar, değerler farklı. Birinin değerine öteki tükürüp geçerken hangi ortak noktada buluşmaktan bahsedilebilir? Zor.
Sonuç: Okumaya, düşünmeye devam ederek sıradışı bir sıradanlık içinde yaşamaya devam edeceğim. :)

Gereksiz not: "Arkadaşım yazar bunu mu demiş, sen neden bahsediyorsun?" Düşünce akışım nereye doğru giderse ondan bahsederim, keyif benim kelimeler benim. Evet. :)