Cumartesi, Ocak 21

Yüzleri Arayan Adam - Ilgın Olut

Neva isimli romanını kitap fuarından almıştım. Kapağı mı dikkatimi çekmişti yoksa internetten okuduğum o hevesli yorumlar mıydı beni ona çeken, hatırlamıyorum şu an. Kitaba dair aklımda kalan en baskın ve hoşuma giden şey: Yazarın samimi anlatımıydı.
Pek çok kişinin de aklında o kitaptan birşeyler kalmış olmalı ki, "Yüzleri Arayan Adam" kitabının kapağında da bu etki reklama katkı olsun diye kullanılmış: "Neva'nın yazarı Ilgın Olut'tan - Yüzleri Arayan Adam"

Kitabın arka kapağından:

"...  Bir üniversite hastanesinin psikiyatri servisi... Çevresiyle ilişkisini bir anda kesen başarılı bir genç doktorun, Efe'nin yaşamındaki giz... Zamanda kaybolan bir kadın yüzü ve onun peşindeki stajyer doktor Burçak... Ve diğerleri, Çiğdem, Koray, Berna... Nefes kesici bir hikaye. Etkisinden kurtulamayacaksınız..."

"Ilgın Olut, 1969 yılında İzmir'de doğdu. Bornova Anadolu Lisesi'nden mezun oldu. Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesi'ni bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi'nde enfeksiyon hastalıkları dalında ihtisas yaptı. İlk romanı Neva büyük ilgi gördü ve 2000 yılında Dünya Aktüel Ödülleri En Çok Satan Roman Ödülü'nü aldı. Bir süre UNESCO adına Güney Afrika Cumhuriyeti'nde çalıştı. Yazarın Neva ve Küf Kedisi adlı romanları Doğan Kitap tarafından yayınlandı."

Yüzleri Arayan Adam - Ilgın Olut - Doğan Kitap (ISBN 978-605-111-061-5)

Yazarın samimiyeti anlatım gücünden ileri geliyor. Psikiyatri servisinde yatan Efe'nin etrafında dönüyor roman. Efe'nin eski hayatına dönüyoruz, onu bu zamana getiren sebepleri araştırmaya çalışıyoruz şimdiki zamanın doktorları ile birlikte. Kantinde bir sandalye çekip yanlarına oturabilecek kadar sıcak, rahat bir dostluk hissi kaplıyor okurken. Aşka dair kısımlarda da aynı tanıdıklık mevcut, aynı kalp çarpıntılarını biz de yaşamadık mı?

Yazarın notu ile başlıyor kitap. "Kitap üzerinde lütfen fazla tartışma ve her şeyi olduğu gibi, vakarla kabullen." demesine karşın, aklıma takılanlar olmadı değil. Yazarın iki kitabında da kadın karakterlere karşı aynı bakış açısını yakalıyorum ve bu bende büyük bir rahatsızlık hissi uyandırıyor. Saf, temiz, melek görüntüsüne sahip, saflıkları yüzünden büyük hatalar yapmış ve bu sebeple kirlere bulanmış olan, gerçek aşkı arayan iyi çocukların midesini bulandıran orospular. Haksızlık mı ediyorum? Yazarın kadınlarla ilişkisinde çok büyük bir çarpıklık mı mevcut? Sanırım bu önyargımı kendi çapımda pekiştirmek için diğer bir kitabı olan "Küf Kedisi"ni de okumam gerek.

Yazılan cümlelerin yarattığı etki samimiyetten kaynaklanıyor aslında. Yazar samimi. Türk erkeği yapı olarak böyle. İlk okuyuşta "Nasıl o kıza orospu diye bağırabilir, Allah kahretsin pis herif!" diye kızarken, biraz daha düşündükten sonra hak veriyorum. Geri kafalı bir okuyucu oluşumdan mı?
Erkek arkadaşınıza/kocanıza değen başka elleri-dudakları kesmek, parçalamak; onların değdiği tenin her bir metrekaresini yüksek derişimli asite basarak temizlemek gelmez mi sizin de içinizden? Benim gelir. O halde ne hakla yazara kızabilirim? Başka ellerin dokunduğunu bilerek insan midesi bulanmadan devam edebilir mi? Kızılması gereken tek nokta: Toplumun kadınları pis olanları kabullenmeye zorlaması. Kir, cinsiyeti olan birşey değil.

Kadınların neden aldatmadığına, onları neyin durdurduğuna dair soruyu karakterlerden Çiğdem çok güzel cevaplamış:
"Ahlak. İşte bu Efe. Daha az cinsellik hissetmeleri falan değil."

Samimiyet ve tanıdık duygular üzerine kurulu bir öğleden sonra geçirmek için uygun, 257 sayfalık bir roman "Yüzleri Arayan Adam".








Hiç yorum yok: