Cuma, Mart 30

Ben Bir Çınar Ağacıyım..

"Sert muamele, öyle mi ? Hep böyle nobran mıyım, öyle mi ? Değilim! Koşullar beni nobran yapıyor. Yılın birkaç ayını cezaevinde geçiriyorum. Haftanın birkaç gününü mahkemede, poliste geçiriyorum. Kabalık ettiğim adamlar ve kadınlar akşamları işten çıkıp meyhanelerde zıkkımlanırken, ben çamur gibi mercimek çorbasına kaşık sallıyorum, maaşları maaşımdan artan adamların karşısında saatlerce ayakta duruyor, ifademi almaları için eşref saatlerini bekliyorum. Hayır, hep böyle nobran değilim!"

Hayır bu okuduğunuz paragraftaki gazeteci günümüzden değil. 90 lardan ya da 80 lerden hiç değil. 80 darbesinin öncesi 70 lerin sonundaki bir dönemden. Bazı şeylerin hiç değişmediğini, sadece görünürde bir şeyler yapıldığını kanıtlar nitelikte. Hatta daha da kötüye gittiğini. 2010 küsür yıllarında birkaç ay cezaevinde kalmak bulunmaz bir nimet olsa gerek. Birkaç kişinin yıllar sonra serbest bırakılmasıyla, hala içerde olan yüzlerce gazeteciyi unutup sevinebiliyoruz; ertesi gün bu sevincin bedelini misliyle ödemek koşuluyla.

TRT de yayınlanan bir dizi var Seksenler adında. İki kişinin konuşması aynen şu şekilde:
- Hani bu boğaziçi köprüsünden geçiş ücretsiz olacaktı. Masrafını karşılayana kadar ödeyecektik. Bu kadar senede çıkarmadı mı bu masrafını? Niye geri zam yaptılar ?
- Ohoo o masrafını çoktan çıkarmıştır da üçe beşe katlamıştır.Kaldırırlar mı hiç o parayı.
O zamanlar da insanları uyuttuklarını zannediyorlardı, şu anda da öyle. Ya da gerçekten uyuyoruz. Kim bilir..

Hüsnü Arkan'ın YKY' den çıkan kitabı Uzun Bir Yolculuğun Bittiği Yer aralarında üç kuşak olan Büyükdede ve Enver Rıza'nın hikayesi. Daha çok çınar ağacı ve akasya ağacının hikayeleri hatta.

Ben bir çınar ağacıyım diyor Büyükdede Abdülhalim Bey. Yüz yaşını devirmiş, sarıkamış muharebesini yaşamış baytar yüzbaşı. Esir düşmüş, bir daha da ülkesine dönememiş. Taki 1979 a kadar.

Ben bir akasya ağacıyım diyor Enver Rıza. Dünya uyurken bende dinlenirim. Başımı karanlığa yaslarım, gözlerimi yumarım. Düşümde, birdenbire söylenivermiş sözcüklerin boşlukta zıplayıp dans ettiklerini görürüm. Hanımellerinin alımlı sözleri, fesleğenlerin cilveleri, komşu apartmanın bahçesindeki küçük şakayığın çığlığı birbirine karışır.

Bir yanda sarıkamış muharebesinde ki zorlukları daha doğrusu olmazlıkları okuyoruz, diğer yanda da bir derginin baskılara rağmen yayınlanmaya çalışılmasını daha da doğrusu çıkartılamamasını okuyoruz. (hiç yabancı gelmiyor değil mi? ) Yolculuğun nasıl bittiğini söylemeye de gerek yok sanırım.

Aslında Hüsnü Arkan biraz tarih anlatırken, daha çok 70 lerin sonunu pardon günümüzü anlatıyor.

Bir yanda çınar ağacı, bir yanda akasya ağacı....

Hiç yorum yok: