Pazar, Mart 25

İstanbul Modern'e Ufak Bir Gezi

Ziyaret günü bugünkü gibi günlük güneşlikti. Van Gogh sergisinin önünde biriken kalabalığa "Yok artık!" hissiyle bakarak diğer sergilerin olduğu ana binaya doğru ilerledik.

Mekan olarak çok güzel bir semtte aslında. Ana yolun üstünde bir cami var; yanmış gibi, gördüğü uzun mu uzun yıllardan sonra kendinden geçmiş gibi. Onun önüne hep öbek öbek laleler diker belediye. Açtıkları zaman öyle güzel görünürler ki. Tezatlıktan güç alırlar belki. Ya da sadece ortamın o anki büyüsünden, kutsallığından onlar da etkilenir. Bilemiyorum. Açtıkları zaman mutlaka o anı çekip kaydetmeliyim... Zaten bu yolu hep sevmişimdir, Kabataş'tan kaptırdın mı kendini aradaki tüm güzellikleri göre göre Eminönü'nde bulursun kendini. Sonra zaten kahve kokusu alır, çeker götürür insanı.

Ailecek gidiliyorsa elbet gün-saat pek ayarlanamaz, ne zaman olursa o zaman. Ancak normal insan olarak gitme imkanı varsa mutlaka perşembe halk gününde gidilmeli. Sadece İstanbul Modern'e özgü zannederdim bu bedava halk gününü, meğer aynı uygulama zaman kısıtlamalı olarak Sabancı Müzesi'nde de mevcutmuş. (Her Çarşamba 18:00-22:00)

Uzun süreli eserlerin katını gezip akla bir sürü resim yerleştirdikten sonra (yalılar, dereler, Nuri İyem'in kocaman güzel gözlü kadınları,...) kurşun delikli camın ordan aşağıya inme vakti... La La La İnsan Adımları (6 Mayıs'a kadar) ve Dünden Sonra (3 Haziran'a kadar) sergileri...
Aşağı ne zaman insem kafam karışıyor, hangi sergi nerede, ne oluyor insanın nevri dönüveriyor. Herhalde bu dönüklüğün etkisini arttırmak için olacak, ismini şu an pek hatırlayamadığım (Aşk Tüneli olabilir) kırmızı bir yığın ve çeşitli fotoğraflar insanı karşılıyor.

Bu çeşit fotoğraflar karşısında gösterilen çeşitli reaksiyonlar var:

1- "O ne o, ay o şey mi?" (Bakış kaçırılır.) "Tövbe estağfurullah." (Tekrar kaçamak bakış.) "Yok artık." (Yarı kırmızı yüzle, bakmamaya çalışarak başka yönlere kendini kurtarma amaçlı bakışlar...)

2- "Ehehhöhöeöhe şunlara bak ya ehehehe abiiii bilirsin sen bunları, sanat bu işte oğlum heheyyt yavrum be!" (Lise çağındakilerde veya teneşir paklama yaşına adım adım yaklaştığı halde "Ruhum genç benim oğlum!" savunmasında olan insanlarda görülür.)

3- (Esere sessizce yaklaşılır.) "Hım..." (Gözlük hafifçe yerinden oynatılarak aşağıya itilir ve camların üstünden ciddi bakışlar atılır.) "Bu fotoğrafta sanatçının Freud'un oral ve anal dönemine gönderme yaptığı kesin, siz de öyle düşünmüyor musunuz?" (Karşı tarafın fikri sorularak bir nevi fikir çarpıştırmaya davet gönderilmiş olur.)

Bir  numaralı reaksiyonu başarıyla sergiledikten sonra, kendimi çok güzel bir fotoğraf sergisi olan "Dünden Sonra" kısmında buldum. Çeşitli çekim yöntemlerine göre sıralanmış, insanı düşüncelere sürükleyen fotoğraflar... Eski İstanbul fotoğrafları...
"Bir dakika ya ben de çekerim, ben de ben de!!!" hissine kapılıyor insan, bir yerden makina bulup sokağa fırlayası geliyor. İmrenme-kıskançlık karışık. Şakir Eczacıbaşı'nın fotoğraf çektiğini bilmezdim, görünce kıskançlık duygusu ağır bastı. "Hem Eczacıbaşı hem de güzel fotoğraf çekiyor, yok artık!" Gerçi o çekmesin de ben mi çekeyim, normaldir. :)

"La La La İnsan Adımları" adıyla çok şeyler vaad ediyor gibime gelmişti. Fotoğraf sergisinin doluluğundan sonra orayı görünce bir boşluğa düştüm. Ferah bir alanda yer korkusu olmadan serpiştirilmiş zaten eserler. Hareketler, sesler, birbirine karışan bir cümbüş... İnsan gibi tıpkı. Her an ayrı bir düşünce öbeği, ayrı bir şaşkınlık...

İçimde güzel duygular uyandıran eserleri seviyorum. Güzel şeyleri seviyor oluşum sanat anlayışımı da o yönde şekillendirmiş. Güzel şeylere bakmak, görmek, duymak, onların etkisinde kalarak hayallere dalmak...
İçime işleyen parça Marijke Van Warmerdam'ınki oldu. Tek bir perde üstünde, önde "Uzakta" arkada da "Çift" filmi oynuyor. Birkaç dakika sürmesine rağmen o huzuru, güzelliği öyle hoş yansıtmış ki.


Yemyeşil bir alana bakan buğulu bir pencere... Birileri var dışarda ama tam gözükmüyor, buğuyu silip görmeye çalışıyorsun. İnsanın kendi elini kaldırıp camı silesi geliyor ya da açıp rahatça bakası... Öyle bir yerde evin olsa, penceresi aynen böyle olsa. Her sabah o yeşilliğe uyansan... Pencereyi ardına kadar açıp o temiz havayı içine çeksen, kuşların seslerini dinleyerek hazırlasan kahvaltıyı. Muhteşem bir huzur...


Perdenin diğer tarafına geçince yaşlı çifti görüyorsun. Yemyeşil bir ormanda, göl manzarasını seyreden yaşlı bir çift... Allah'ım bir film bu kadar mı güzel şeyi içerebilir:
  • Harika bir doğa manzarasının içinde yaşamak
  • Hayattaki güzelliklerin tadını çıkartmayı bilmek
  • İyi bir şekilde yaşlanmak (insanlara yük olup sorun çıkartarak değil, aksine güzel şeylerden mutlu olarak, kendine bakarak, hayatın kıymetini bilerek, tüm o olumlu duygularla yaşlanabilmek, yaşlanmaktan ziyade şarap gibi yıllanabilmek, yılların ağırlığını değil asaletini taşıyabilmek...)
  •  Sevdiğinle birlikte yılları devirebilmek, herşeyi paylaşabilmek
İşte bir hayalim daha: Birlikte, huzur içinde yaşlanabilmek. Yaşlanıyorsun diye hayattan el eteğini çekmeyip ufak güzelliklerden, doğadan zevk alabilmek ve hepsinden en önemlisi: Hayatını mutlulukla geçirdiğin bir insanın varolması. Bütün bu hayatı, yaşlanmayı, güzelliklerden zevk almayı birlikte yapabilmek...
Nerdeyse perde önünde mum yakıp, çaput bağlayıp, el açıp "Allah'ım n'olur n'olur n'olur n'olur!!!!!" diyesim geldi.
Kamera değişik açılardan yaklaşıyor yaşlı ve mutlu çiftimize. Bir arkadan, bir alttan, bir göl tarafından... Seyrederken pek bir anlam veremediysem de, daha sonra sergi kitapçığına bakarken aydınlandım: Her bir değişik çekim farklı bakış açısını temsil ediyormuş: Arkadan bakarken aslında ağaçtaki bir kuşun gözünden çifti görüyorsun, bankın altından geçerkenki çekimse bir karıncanın bakış açısına sahip, vb. ...

Güzelliklerle dolu bir gün için gidilmeli, görülmeli. Ben sadece aklımda yer eden ufak bir kırıntıyı büyütüp buraya koydum, elbette uzun uzun yazılıp çizilecek daha pek çok şey var. Herkesin çıkarımı kendine.

İstanbul Modern - La La La İnsan Adımları

İstanbul Modern - Dünden Sonra

Marijke van Warmerdam'ın Çeşitli Eserleri

Hiç yorum yok: